..:: Sistem GereksinimLeri ::..
* Windows XP SP1 or newer
* PC with 1.0 GHz equivalent or higher processor
* 256 MB of system RAM
* 4 GB available hard disk space
* Quad speed or faster CD-ROM drive
* ATI Radeon series 7000 or better/Nvidia Geforce series/Intel Extreme Graphics 82845, 82865, 82915
* Sound card, speakers or headphones required for audio
* Microsoft Mouse or compatible pointing device
* Broadband Internet access or *** for online play
2002'de çıkan serinin ilk oyunu Dungeon Siege çok ses getirmişti. Microsoft Game Studios dağıtımındaki oyunu Gas Powered Games yapmıştı yine. Oyun aslında o zamanlarda son derece popüler -hala öyle aslında- Diablo tarzında ve 3 boyuta entegre idi. Ancak Diablo kadar serbestliğe imkan vermiyordu. Daha ziyade 3D-hack-n-slash diye tabir ediliyordu.
Oyunun bu halini sevenler kadar sevmeyenler de vardı. Sevenleri, dertsiz tasasız klik-klik-klik ve eğlencesi ile birlikte nispeten kolay olmasını sevmiş; sevmeyenleri ise aslında yine bu nedenini, yani lineer oyun düzeni ve oyuncuya sadece klikleme şansı bıraktığı için sevmemişti. İşin açığı ben de oyunu oynamaya başlayınca hoşuma gitmişti. Hatta iş arasında eve kapanıp, 1,5 saat DS oynadığım zamanları hatırlıyorum...
DS'nin ardından gelen genişleme paketi de yeni macera dışında pek bir yenilik sunmuyordu; bunun üzerine sırf macerayı denemek için oynayanların ardından gözler DS2'ye çevrilmişti. Ve evet, koskocaman 1,5GB'lık bir trial (1,5gig'lik trial olarak çıkan oyunda Elven Shrine bölgesine kadar ilerlenebiliyordu) dosyası ile birlikte aslından 10 gün önce çıkmıştı görücüye DS2. Bakalım beklediğimize değmiş miydi... Trial programlar gibi bir noktadan sonra ilerlemeyi bırakan oyunu bir çırpıda bitirdik ama tadı damağımızda kaldı desek aslında pek de yanlış olmaz. Esas nokta, "oyunun kendisi nasıl" idi... Bakalım;
Yine, yeni macera için Aranna'nın yeşil ve gizemli topraklarına dönüyoruz; kontrolümüz dışında olaylar gelişiyor ve paralı asker misali konuya giriş yapılıyor. Burada Dryad, Human, Elf ve Half-Giant olarak belirlenmiş 4 ırktan birisini seçip karakterimizi yarattıktan ve oyun zorluğunu seçtikten sonra oyuna giriyoruz. Karakterler aslında kabaca fighter-ranger-nature mage-combat mage şeklinde ayrılıyorlar. İlk etapta oyunun grafiklerinde ve grafik arabiriminde değişiklikler göze çarpıyor. Grafikler göz kamaştırıyor ama çok iyi olduklarından değil... nasıl desem... fantezi dünyası olsa bile, ortamda gerçekçi durmuyorlar. Karakterler konuşurken herhangi bir mimik ya da yüz hareketi de yok... Grafiksel arabirimin de temeli değişmemiş; sadece makyajlanmış şekilde duruyor. Grafikler hakkında bunları söylerken, açıkça belirtebilirim ki oyun ilkine nazaran daha çok RPG tarzına bürünmüş. Yani eski eğlenceli vur-kır oyunu gibi durmuyor pek. Onun haricinde zaten etraftakilerle iletişim kurmak bile RPG mantığına çok daha yakın. Farklı cevaplar, farklı tepkiler verebiliyoruz.
DS2'nin de oyun düzeni parti sistemi üzerine kurulu. Grupta toplamda 6'ya kadar çıkacak olan parti üyeleriniz için yer açma işlemini gittiğiniz şehirde bir handa belirli bir miktar para ödeyerek yapabilirsiniz. Yeni katılan üyelerinizle yapacağınız questler eğlenceli olacaktır. Karşınıza çıkan düşmanları herhalde 6 kişilik güçlü grubunuzla alt edemeyecek değilsiniz ya!? Derken, burada yapay zekanın kıtlığı gündeme geliyor; bütün üyeleri haliyle biz yönetmeye çalıştığımız için, büyük bir çarpışmaya girdiğimizde bütün elemanları tam olarak yönetemiyoruz (en azından ben yetişemiyorum). Otomatik olarak büyü ve ok atmalarını istediğim üyelerimin belli bir süre sonra yanlarına yanaşan düşmandan biraz geriye kaçıp da ok atmasını ya da manası bitince az geride durup mana doldurup, oradan büyü sallamasını sağlayamıyorsunuz Böylelikle manası biten büyücü ve düşmanın dibine kadar girdiği okçu çok kolay birer hedef oluyorlar ve partiniz bir anda 2-3 kişiye inebiliyor. Siz de bu yapay zekasız elemanlarınızı tek tek kurtarmak için çaba sarfediyorsunuz.
Ama bu gibi durumlar için ufak da olsa çözüm hazırlamış yapımcı. Çünkü bir süre sonra "yeter *bu kelimeyi kullanmak yasak*!" deyip partinizi 2-3 kişi ilerletmenin hem sinir sağlığınız hem de parmaklarınız için çok daha uygun olduğunu düşüneceğinizi bildiği için, düşmana saldırırken iki farklı mod belirlenmiş: Mirror ve Rampage. Mirror modda iken, başta kendi oluşturduğunuz ana karakterinizle kime saldırırsanız yapay zekasız parti elemanları da o hedefe; rampage modda iken de parti elemanları kendilerine en yakın ya da kendilerine tehdit oluşuran hedefe saldırıyorlar. Her ikisi de farklı durumlar için oldukça kullanışlı olduklarından ben "şunu daha fazla kullansanız iyi olur" gibisinden bir şey diyemeyeceğim.
arti elemanlarını seçerken nelere dikkat etmelisiniz diye öğretici bir yazı hazırlamamış GPG, ama biz kendi kendimize oluşturalım. Partiyi kurarken ne istediğinize bağlı olarak ya dengeli bir sistem oluşturup fighter-nature magic-ranger gibi ya da fighter-fighter-nature magic gibi kombinasyonları seçmek yerine tamamen maksimum hasara dayalı bir düzen kurup fighter-fighter-fighter gibi bir grubu oluşturup düşmanı 2 vuruşta yere yatırmak da hoş olabilir (tavsiye ettiğimi kim söyledi?). Ama tek dikkat etmeniz gereken şey seçtiğiniz elemanları kendi sınıflarına göre oynatmanız ve o yönde geliştirmeye çalışmanız olacaktır. Bir half-giant fighterın eline yay tutuşturmak pek mantıklı olmayacağı gibi, karakterleri tek yönde ilerletmeyip "biraz ondan biraz bundan" diye geliştirmeye kalkarsanız, oyunun ortalarında karakterleriniz düşmanlara nazaran oldukça zayıf kalmaya başlayacaklar. Çünkü bir karakteri sürekli yakın dövüşte kullanırsanız, sürekli yakın dövüş yetenekleri gelişecek ve o yönde alacağınız puanlarla skill ağacına katkı yapacaksınız. Keza combat-mage karakterinize de sürekli uzaktan fireball attırırsanız, combat-mage yetenkleri artacaktır.
Karakterler gelişirken bahsettiğim yetenek ağacına koymak üzere size her level artışında bir skill puanı gelecek. Yetenek ağacında bulunan çeşitli özellikli hareketleri, vuruşları aldıkça karakter güçlenecek ve yeni özellikler kazanacak. Bu bir fighter için normalin 10-20 kat üzerinde bir vuruş yapmak gibi bir özellik olabilirken, bir combat-mage için güçlü bir icebolt olabiliyor. Bu özellikler 1-4 arası tuşlara atanarak kullanılıyor. Kullandıktan sonra belli bir süre bekleyip yeniden şarj olması gerekiyor tekrar kullanabilmeniz için.
Efendim, oyun şu haliyle 40-60 saate kadar oynama imkanı veriyor. Yani "bitirmek için 40-60 saat gerekiyor" diyor Microsoft Game Studios. Erm, tabi demosu 1,5gig olursa oyunun kendisinin bu kadar uzun olması gayet normal. Tabi oyunun bu kadar büyük olmasının birçok sebebi var. Grafiksel öğeler, metinler, çeşitli karakterler, köyler, eşyalar... Serinin ilk oyunlarında bulunan kılıç, kalkan, baldır-bacak zırhları örneği gibi 1-2 çeşit içeren eşyaların her birisi için yeni yeni çeşit bulunmakta. Tabi ki bu eşyaları ödül olarak aldığımız gibi, para karşılığı da alabilir ya da öldürdüğümüz düşmanların üzerinden düşmeleri vasıtasıyla elde edebiliyoruz. Eşya sayısı çok olunca, taşımak da zor oluyor. Burada da imdadımıza sevimli katırcıklarımız yetişiyor. İlk oyundan beri yanımızda olan ve bir dediğinizi iki etmeyen, üstelik düşman tehdidinden de kaçarak kurtulmak gibi yetenekleri ile bazen unuttuğumuzda yerlerinden çok uzakta bulduğumuz katırcıklar. Kullandığınız eşyaların yanında kullanmadıklarınız direkt para unsuru oldukları için iyi saklamak ve bir sonraki ya da önceki köye götürüp satmak gerekiyor.
Oyunun kontrol sistemi ise yine klik-klik-klik. Düşmana karşı gelmek için sağ-orta parmağınızı çok çalıştırmanız gerekecek. Sürekli sağ tuşa bas bas bas... nereye kadar değil mi? O yüzden bir de sağ tuşa basılı tutma konusu var ki bu hem parmak eklemlerinizin hem de sağ tuşunuzun ömrünü uzatıyor. Düşmanla dövüşürken diyorduk, arada h ya da m tuşlarına basarak da health ve mana iksirlerini içip ölmek üzereyken ya da mananız bitmek üzreyken kendinize yeni bir soluk verebiliyorsunuz. Kolay seviyesinde bile bu iksirlere oldukça ihtiyacınız olacak çünkü çok ilerde bir yerde ölecek olursanız gidilen onca yolu baştan almanız gerekiyor; ve emin olun sıkça yaşayacaksınız. Yine kullanacağınız silahlar ve büyüler arasında geçişi mouse tuşuna basılı tutup açılan menüden seçebiliyorsunuz. Özel güçler (yukarıda bahsetmiştim) ise tuşlara atandıktan sonra ekranın alt-ortasında da görünür hale gelerek size kullanılır halde olup olmadıklarını ve değillerse ne kadar süreleri kaldığını gösteriyor.
DS2 ile birlikte gelen yeni quest (görev) sistemi aslında oyunu bir nebze yukarı çekiyor diyebiliriz. Zira oyun olduğundan beri lineer gittiği için (malesef DS2 de oldukça lineer), insan istediği yere gidip de çayır çimen gezemiyor. Sizin için belirlenen yolda ilerlemek zorundasınız. Quest sisteminde bulunan ana görev ve yan görev mantığı biraz olsun sizi anayoldan saptırabiliyor. Zira yan görevlerin birçoğu anayolun dışında bir yerlerde oluyor. Ama tabi bir de gittiğiniz yolu geri gitmek var; orasını da düşünmek lazım.
Diyelim oyunu bitirdiniz ve baştan başlamak biraz sıkıcı geliyor (en alt zorluk seviyesinde oyunu bitirince bir üst seviyeye baştan başlayabilirsiniz). O zaman DS2'nin multiplayer olanakları devreye giriyor. Bildiğiniz gibi bazı oyuncular single player modları ile hiç uğraşmadan direkt multiplayer ortamını denerler. Ben Red Alert2'nin (saygılar) single player modunu hiç oynamadan direkt 8 kişi multi oynadığımızı hatırlarım. DS2 de *** ve internet üzerinden çoklu oyuncuya destek veriyor. Internet üzerinden ister GameSpy isterseniz hendi oluşturacağınız host makine ile bir parti çevirebiliyorsunuz. Platformu belirledikten sonra da oyunun 3 farklı çoklu oyuncu modundan birisini seçip oyuna başlayabiliyorsunuz. 3 farklı mod ise klasik, çift ve parti olarak belirlenmiş. Klasik modda 4 kişiden oluşan partiyi 4 kişi, birer kişiyi yöneterek oynarken; çift (couple) modunda 3 oyuncu yanlarına ve her birisinin kontrol ettiği iki karakter ile toplam 6 karakter; parti modunda ise 2 oyuncu, ana karakterleri dışında 2şer karakter daha dahil ederek yine 6 karakterli bir parti oluşturabiliyorlar.
Oyunun genel görünümü anlatabildiklerim dahilinde böyle oluşuyor. Grafikler yukarıda söylediklerime rağmen, ilk oyundan çok daha iyi görünüyorlar. En azından çizgi film tadında değiller. Sesler ise -kılıç şıngırtıları arasında arka fondan gelen müzik- oldukça tatminkar; her ne kadar karakter seslendirmeleri yukarda belirttiğim karakter animasyonları kadar kötü olsa da. Kısacası herşey biraz daha RPG havasında; ama sadece biraz daha. Oynadığım süre içerisinde bile (aynı yaratık tarafından 4-5 defa öldürülüp çıkana dek) oyunda sürükleyicilik ve bir miktar heyecan-korku karışımı mevcuttu. Bu tabi ki iyi haber. Zaten şu günlerde pek oyun bulamıyorduk, DS2 ilaç gibi geldi hepimize.
Hiç şüphesiz oynanması gereken bir oyun. Bütün eksilerini bir yana bırakıp "hikaye mikaye önemli değil, dertsiz tasasız yaratık kesçem ben" diyenler için çok eğlenceli bir başlık. Aksiyon her zaman en üst seviyede olmasa da genelinde yüksek seyrediyor. Parti elemanlarının yapay zeka kıtlığı sorununu da "ben çözerim" diyen "progamer" (sevgiler lvl60 UD Wlock) arkadaşlara bu oyunu gözü kapalı önermekteyim.
Oyundan Görüntüler
PART 1
PART 2
PART 3
PART 4
PART 5
PART 6
PART 7
PART 8
PART 9
PART 10
PART 11
PART 12
PART 13
PART 14
PART 15
PART 16
PART 17
PART 18
PART 19
PART 20
PART 21
PART 22
PART 23
PART 24
PART 25
PART 26
PART 27
PART 28